BAŞARILI ÇALIŞANI ŞİRKETTE TUTMANIN YOLU
Günümüzde teknololojinin iş hayatının içinde giderek daha fazla yer alması çalışanların daha fazla uzmanlaşmasını gerektiriyor. Bunun için işverenler daha fazla eğitim, daha fazla tecrübe, daha fazla yetenek arayışında. İş ilanlarında üniversitelerin bilmem hangi dallarından mezun, bilmem hangi dilin yanında, ikinci dil olarak da şu dile hakim, şu kadar yıl tecrübeli eleman arayışları mevcut.
Diyelim ki kobi düzeyinde bir işverensiniz, aradığınız yetenekli, nitelikli elemanı buldunuz. İşe başlattınız. Bir- iki yıl işinizde tecrübe kazandı, pişmeye başladı. Kurum kültürünü, sizin ne istediğinizi, hedeflerinizi, işi kavradı, Ama bir de bakıyorsunuz başka bir şirketten daha iyi bir teklif almış, size ‘elveda’ diyor. Ya da tekliflere karşılık ücretini yükseltmenizi istiyor.
Keşfedilmeyi bekleyen bireysel emeklilik sözleşmesi türü
İşte tam da sizin durumunuza çözüm olacak bir bireysel emeklilik sözleşmesi türü var. Ama daha yaygın olarak kullanılmıyor. Belki kimse farkında değil, belki de adını duyan olmuştur ama ne işe yaradığı konusunda fikri yoktur.
Evet, İşveren grup emeklilik sözleşmesinden söz ediyorum. Aslında bir bireysel emeklilik türü. Ama bireysel emeklilik ile otomatik katılımın hay-huyu arasında pek göze batmadan mevzuatta öylece duruyor.
İşveren grup emeklilik hem çalışana hem patrona yarıyor.
Peki, ne işe yarıyor bu işveren grup emeklilik sözleşmesi, kime ne faydası var? İşveren grup emeklilik sözleşmesinin güzel tarafı hem çalışana hem de işverene yarıyor. İşverene yarıyor, işveren çalışana ödediği katkı paylarının bir kısmını vergiden düşebiliyor, çalışan sadakati sağlıyor. Çalışana yarıyor, çalışan adına bireysel emeklilik sisteminde birikim yapılmış oluyor.
Hadi bakalım, sistem nasıl çalışıyor. İşveren uzun süre birlikte çalışmak istediği, elinden kaçırmak istemediği çalışanlarını, bir işveren grup emeklilik sözleşmesi kapsamında bireysel emeklilik sistemine dahil ediyor. Çalışanları adına ve hesabına her ay düzenli olarak sisteme katkı payı ödüyor. Katkı payları fonlarda yatırıma yönlendiriliyor, çalışan hesabındaki birikim her geçen gün büyüyor.
Fon tercihinde kim bulunuyor, fon dağılımına kim karar veriyor, diye soruyorsanız, kural olarak işveren karar verici durumunda. Çünkü bireysel emeklilik sözleşmesini imzalayan o, katkı paylarını çalışan adına ödeyen o. Ancak işveren isterse bu kararı çalışana bırakabiliyor.
Çalışan bu birikimleri nasıl hak ediyor?
İşveren bu tür sözleşmelerde 7 yıldan fazla olmamak şartıyla, hak kazanma süresi belirleyebiliyor. İşverenle istihdam ilişkisi devam eden çalışan, hak kazanma süresinin sonunda iş veren grup emeklilik sözleşmesinde, kendi ad ve hesabına olan birikimlerin tamamına hak kazanıyor. Üstelik birikimlerini sistemdeki bir bireysel veya gruba bağlı bir emeklilik sözleşmesine aktarması halinde başlangıç tarihinden kaynaklanan hakları devam ediyor. Yani bu ne demek? Diyelim ki işveren 7 yıl çalışan adına katkı payı ödedi.7 yılın sonunda çalışan birikimini alarak, sistemde kendi adına açılmış bir bireysel emeklilik sözleşmesine aktardı. Bu durumda 3 yıl daha katkı payı ödeyerek (ve %30 devlet katkısı hak ederek) emekli olma kriterlerinden birisi olan 10 yılı tamamlamış oluyor. 56 yaşını da tamamlarsa emeklilik hakkını kullanarak devlet katkılarının tamamını alabiliyor.
Peki, çalışan bu birikimlere ‘Hak Kazanma Süresini’ beklemeden nasıl erişilebilir?
•İşveren rızasıyla,(*28/9/2023 tarihli yönetmelik ile işveren rızasıyla hak kazanma süresi beklenmeksizin birikimlerin tamamına hak kazanılabiliyor.)
•İşveren tarafından haksız nedenlerle işten çıkarılanlar,
•İş Kanununa göre haklı nedenlerle İşten çıkanlar,
•Vefat ve maluliyet nedeniyle işten çıkanlar,
•İşverenin, işveren grup emeklilik planını feshetmesi halinde,
•İşverenin iflas veya konkordato ilan etmesi halinde çalışan; işveren grup emeklilik sözleşmesi kapsamındaki birikimleri ve getirilerini hak kazanma süresini beklemeden alabilir.
İşveren bu işten ne kazanıyor?
İşveren öncelikle çalışan sadakatini sağlamış oluyor. İkinci olarak da her bir çalışanı için ödediği katkı paylarını doğrudan gider olarak yazabiliyor. Ödenen katkı paylarının çalışanın aylık brüt ücretinin %15’ine denk gelen ve yıllık brüt asgari ücret kadar olan kısmını, kurumlar vergisi matrahından indirebiliyor. Böylece işveren hem birlikte çalışmak istediği elemanın motivasyonunu yükseltiyor, şirketten memnuniyetini sağlıyor, hem de giderlerinin bir kısmını vergiden indirme olanağı bulmuş oluyor.
Tam bir kazan- kazan durumu değil mi? Siz ne dersiniz?




